YAŞAM KAYIPLARI YANINDA HAK KAYIPLARI ÖNEMSİZ GÖRÜNMESİN!
Her gün birer, ikişer, beşer, onar… Türkiye’nin her bölgesinden bayraklara sarılı cenazeler kaldırılıyor. Çözüm masasının dağıtılmasıyla başlayan çatışma süreci ve delik deşik olmuş sınırlardan elini kolunu sallayarak gelen terörün kurbanlarından asker ve polis olanların, çoğu kısa hayat öykülerini okuyoruz gazetelerde. Üniforması içinde veya yanında sevdiğiyle düğün fotoğrafları; ya da çocuklarıyla mutlu günlerden bir kare.
Son Ankara saldırısının ardından ise bu kez şehit cenazelerinin fotoğrafları farklılaştı. Daha sivil ve kadın. Kimdi bu insanlar? Belki birçok vatandaşın varlıklarının bile farkında olmadığı bir kitle. TSK’nın sivil memurları.
2015 ilkbaharıydı, cenazelerin yeniden gelmeye başlamadığı umutlu günlerdi.
Gelen bir telefon beni Sime-Sen’e davet ediyordu. Uzun adı ile Sivil Memurlar Sendikası. Bir grup sendika yetkilisi beni Kadıköy’deki merkezlerine davet etmiş ve sorunlarını dile getirmemi istemişlerdi. TBMM tatildi artık, seçim dönemine girilmişti. Bir türlü fırsat bulamadım. Derken 20 Temmuz Suruç katliamı ile girdiğimiz karanlık gündem, Sime-Sen’in sesi olma imkanı vermedi bana. Ta ki önceki güne kadar; cenazeler üzerinde gencecik sivil memurelerin fotoğraflarına bakarken, geç de olsa sesleri olmanın boynumun borcu olduğunu düşündüm.
TSK’DA BİR SENDİKAL MÜCADELE
TSK’nin adı üzerinde “sivil” memurları, tamamen yanlış bir algı ve algıyı kanunlara yansıtan düzenlemelerle “asker kişi” olarak kabul görmekteler. Aslında ne DMK’ya tam olarak tabi, ne de TSK’lı olmanın tüm haklarına sahip olamadan biraz arafta kalmış bir kitle izlenimi vermişlerdi bana. Bu ikircikli durum çoğu gözardı edilebilen, ancak üstüste konduğunda bir çok hak gaspı, eşitsizlik veya haksızlığa sebebiyet veriyordu. Öyle ki içtimaya bile çıkıyorlar.
Sivil memurlar tüm bu sorunları örgütlü hareketle çözebileceklerine inanarak TSK içerisinde bir sendikal hareket başlatmışlar. ILO Sözleşmesinin ilgili maddeleri, Anayasa’nın 51 ve 90. Maddesini hukuki dayanak olarak alan sivil memurlar, 2011 Ekim ayında sendikalarını kurup, 14-15 Nisan 2012 tarihinde ilk olağan Genel Kurullarını gerçekleştirmişler. Ancak Ankara Valiliği’nce TSK’da çalışan sivil memurların sendika kuramayacağı ve üye olamayacağı (4688 sayılı kamu görevlileri sendikaları kanununun 15/g maddesi gerekçe gösterilerek) belirtilerek, 8. İş Mahkemesi’nde kapatma davası açılmış. Anayasa’ya dayanarak yapılan savunma, dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne kadar götürmüş ve sonuçta Anayasa Mahkemesi sivil memurların sendikal haklarının engellenmesinin Anayasa’ya ve Uluslararası Sözleşmelere aykırı olduğu gerekçesiyle sivil memurların sendikal haklarını engelleyen “4688 sayılı kanun 15/g maddesinin iptaline” karar vermiş.
Bu başarının ardından Sime-Sen Türkiye genelinde 15.000, İstanbul’da ise 2.400 üyeye ulaşmış. Sendika kurulmuş sorunlar dile getirilmeye başlanmış, ancak daha çözüm yok. Peki ne gibi sorunları var?
ASKERİ KANUNLARA TABİ SİVİLLER
Belki de son kertede sorunlara neden olan en önemli konu sivil memurların üzerindeki asker algısı. İlgili kanunlara getirilen “sivil memur” ifadeli maddelerle, bu memurlar askerlerin tabi olduğu düzenlemelere ilintilenmiş. Bu durum da çalışma saatleri, fazla mesailer, hizmet kollarının tanımları, fiili hizmet süresi zamları, kariyere, yükselmeye dayalı düzenlemeler, tazminatlar, emeklilik gibi temel çalışma koşulları konusunda mağduriyetlere, eşitsizliklere, adaletsizliklere sebebiyet vermiş. İş sağlığı, güvenliği, sağlık hizmetleri konusunda da boşluklar var. Örneğin herhangi bir kuruluşta “tehlikeli” ve “çok tehlikeli” diye sınıflandırılan elektrik teknisyeni ya da kaloriferci olarak görev yapan memurlar yasa kapsamında değerlendirilirken, aynı işi yapan TSK’daki sivil memurlar iş güvenliği kapsamından yararlanamıyor. Öte yandan sivil memurların TSK’nın sosyal tesislerden, eğitim merkezleri ve orduevlerinden yararlanma hakları da bulunmuyor.
ADİL VE SİVİL YARGILANMA TALEBİ
Ayrıca itiraz mahkemelerinin de İdare Mahkemeleri değil, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi olmasının adil yargılanma hakkına gölge düşürdüğüne inanıyorlar. Yargı konusunda yaşanmış bir vaka var. Sivil memure olarak görev yapan Mualla Gökçe İçen, 2004 yılında üstleriyle yaptığı tartışma sonucunda, ”amirlerine hakaret ve emirlere uymamak suçundan” askeri mahkemede 7 ay hapis cezasına çarptırılıyor ve cezasının yarısını askeri bir hapishanede geçiriyor. Sivil bir vatandaş olmasına rağmen, askeri mahkemede yargılanan İçen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkıyla ilgili kuralının ihlal edildiği iddiasıyla 2006 yılında AİHM’e yaptığı şikâyet başvurusu haklı bulunarak 15 bin avro maddi tazminat ödenmesi kararlaştırılıyor.
O gün bana tüm anlatılanlar içerisinde en çok aklımda kalan ise bu sivil memurların içtimaya çıkarılmalarıydı. Yani görevi ve görev yeri belli olan memurların “yoklama” adı altında “günün değerlendirilmesi” veya “iş planı” gibi gerekçelerle açık alanda “içtimaya çıkarılması”nı öngören uygulamaların iptal edilmesini haklı olarak istiyorlardı. Gerekirse optik kart ya da yoklama defteri kullanılmalıydı. Sendika yetkilileri TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin 263’üncü maddesindeki “sivil şahıslar” ibaresinin iptal edilmesinin yeterli olacağını söylemişlerdi.
KANUN TEKLİFİ BAŞBAKANLIK VE MSB’DE
TSK’nın sivil memurlarının sendikal faaliyetlerine konu olabilecek daha pek çok irili ufaklı sorun var ancak temel sorunlarının çözümü için change.org’da bir kampanya bile açılmış. Ancak yeterli imza toplanamamış. Bu kampanya metninde “TSK’da çalışan sivil memurların çalışma hayatında karşılaştıkları sıkıntılar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan sivil memurlara nazaran mahrum kaldıkları hak kayıpları hususunda Sivil Memurlar Sendikası (sime-sen) tarafından hazırlanan kanun değişiklik teklifinin 2 haziran 2014 tarihinde Başbakanlığa ve Milli Savunma Bakanlığına gönderildiği” de belirtiliyor.
Ankara saldırısında pek çok sivil memur da hayatını kaybetti. Yaşam kaybı yanında bu hak kayıpları önemsiz görünmesin.
YAZININ TAMAINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ….