Riyad’da dün hortlayan ancak Fenerbahçe ile Galatasaray’ın ilkeli duruşuyla boşa çıkartılan ‘Cumhuriyet ve Atatürk’ alerjisinin altında yatan tarihi gerçekler neydi?
Bir Osmanlı subayı olan Aziz El Mısri, “Arapsaçı” kelimesini bahane ederek, İngiliz Ajan Lawrence ile Arap isyanının önderlerinden biri olmuştu.
Burak ARTUNER
Dün akşam Suudi yetkililerin ‘Cumhuriyet ve Atatürk hazımsızlığı’ nedeniyle patlak veren skandalın haberlerini maçı izlemek için orada bulunan Genel Yayın Yönetmenimiz Toygun Atilla’dan alırken, gececi arkadaşım Eneshan Solmaz’la durumu özetlemeye çalışıyorduk.
Bu sırada Eneshan pratik zekasıyla olayı “Her şey Arapsaçına döndü ağabey” deyince, aklıma belki de tüm bu yaşanan hazımsızlığın tarihi özetleyen o meşhum isyanın gerekçeleri geldi aklıma. İlk kitabım Kayıp Topraklar’da da detaylarıyla yazdığım bu olayı Patronlar Dünyası okurları için yeniden kaleme aldım… İşte dün geceyi yaşatan zihniyetin, bugün belki de İslam dünyasını bölen hatta Filistin’de yaşananlara zemin hazırlayan o ayrımcı zihniyetin içyüzü:
Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerle bir olup Osmanlı’ya ihanet tarihsel bir gerçektir. Ne yazık ki bu tarihsel gerçekler bugünlerde başka bir yöne saptırılarak, değiştirilmeye çalışılıyor. Ancak ben ‘Tarih nehrinin asla tersine akıtılamayacağına’ inanlardanım. Yaşananlar da bu fikrimi doğrular nitelikle gelişiyor.
Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı ordusu içinde Arap asıllı subaylar da vardı. Bunlar Arap milliyetçisi olarak ortaya çıkıyorlar ve seslerini yükseltiyorlardı. Daha sonra Şerif Hüseyin’in isyanında Türklere karşı savaşacaklardan birisi Aziz El Mısri’ydi.
Aziz El Mısri Harbiye’yi 1904 yılında bitirdi. 3. Ordu saflarında Makedonya’da görev yaptı. Sınıf arkadaşı olan Enver Bey (Paşa) ve diğerleriyle birlikte o da İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin ilk üyelerindendi.
Enver Paşa’nın sınıf arkadaşı olan Binbaşı Aziz El Mısri’yle ilgili en ilginç anekdotlardan birini Cemal Paşa hatıralarında anlatmıştır. Saf değiştiren Binbaşı Aziz Bey’i Cemal Paşa hatıralarında: “Gözünü şöhret hırsı bürümüş,” olarak tarif eder.
“SİZ TÜRKLER BİZ ARAPLAR’I …“
Cemal Paşa, Aziz Bey’i 1904’te stajyer yüzbaşı olduğu dönemden tanıyordu. Hareket Ordusu’nda da görev alan Aziz Bey’le bir gün rastlaşıp konuşurlarken, Cemal Paşa, Osmanlı birliği ve hilafeti için Arap milliyetçilik akımının tehlikelerinden bahsediyordu. Aziz Bey’in yüzü birden değişti. Soğuk bir tavırla: “Arapların, yerden göğe kadar hakları var. Siz Türkler biz Araplar hakkında şimdiye kadar imhadan, tahkirden, tezyiften başka ne yaptınız ki, şimdi bizden dostça muamele bekliyorsunuz. Unutuyor musunuz ki, İstanbul’da köpekleri çağırmak için “Arap!.. Arap!.. Arap!..” dersiniz. En muğlak meseleleri izah için “Arap saçı gibi,” dersiniz, “Ne Arabın yüzü! Ne Şam’in şekeril” tabiri daima kullandığınız sözlerdendir. Şairinizin “Şamdan çıktığım akşama, dedim Şam-ı Şerif” mısrası en beğendiğiniz kinayelerdendir.
“TATARLAR’A KİNİMİZİ BİLMEZ MİSİNİZ?”
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Bağdat ve umumiyetle Irak bölgesinin yıkıcısı Hulagu’nün neslinden bir ahlaksız Tatarı Şam ordusuna müşir (mareşal) tayin ettiniz. Arapların Tatarlar aleyhindeki hislerini ve kinini bilmez değilsiniz. Hal böyle iken Osman Paşa’yı V. Ordu Mudürlüğü’ne göndermek, Arapları aşağılamaktan başka bir amaç taşıyamaz.” dedi.
Karşısındakinin bir Arap milliyetçisi olduğunu o zaman anlayan Cemal Paşa, bu sözleri işitince ‘Bu kadar zeki bir kişiden nasıl böyle aptalca sözler çıktığına’ hayret etti. Tatar diye aşağıladığı Osman Paşa hakkındaki sözlerini de Aziz Bey ile Makedonya’da aralarında geçen şahsi kine bağlamıştı. Çünkü Aziz Bey, Makedonya’da görevliyken, teftiş için o bölgeye gelen Osman Paşa’nin daima herkese karşı takındığı alaycı tavrından ve kullandığı sert ve apaçık sözlerden kırgın olarak şiddetli karşılıkta bulunmuştu. Karşılığın açıkça olmasından şaşıran Osman Paşa, mevkiinin şerefini kurtarmak amacıyla Aziz Bey’in hapsedilmesini emretmişti.
“ANADOLU TÜRKLERİ ARAPLARA HÜRMETLİDİR”
Cemal Paşa, Anadolu Türklerinin Araplar hakkındaki büyük hürmetinden bahsederek, her birisi kim bilir ne gibi hadiseler tesiniyle halk dilinde küçük düşürülmüş olmaktan başka bir mahiyete haiz olmayan bu sözleri dikkate almanın, İslam âlemi için telafisi imkansız bir felakete neden olabileceğini söyledi.
TÜRK YANLISI ARAPLARI KANDIRMAYA ÇALIŞTI
Trablusgarp’ta da savaşan Aziz Bey, oradaki Türk yanlısı Arapları da ikna etmeye çalışınca, Enver Paşa’nın sabrı tükendi ve kendisinin tutuklanmasını emretti. Bingazi’de bulundukları esnada hükümet işlerine sarf etmek için kendisine teslim ettiği yaklaşık otuz bin liranın hesabını vermediği ve bunları zimmetine geçirdiği iddiasıyla Aziz Bey’i Divani Harp’e verdi. Aziz Bey’in tutuklanması üzerine İstanbul’daki bir kısım Arap gençliği ayaklandı. Cemal Paşa o sıralarda bakanlık yapıyordu. Arap temsilciler, çalmadık kapı bırakmıyorlar ve Aziz Ali Bey’in serbest bırakılmasını istiyorlardı. Bu çerçevede Şamlı ve Beyrutlu beş gençten oluşan bir mebus heyeti Cemal Paşa’yı da ziyaret ettiler. Ziyaretlerinin amacını izah ettikten sonra, Enver Paşa’yla görüşüp Aziz Bey’in affını temin etmesi halinde, Arap gençliği üzerinde iyi bir izlenim bırakacağını söylediler. Nihayet Divanı Harp, Aziz Ali Bey’in idamına karar verdi. Artık karar Enver Paşa’nın önünde imzayı bekliyordu.
İDAMINI ÖNLEDİ, VERDİĞİ NAMUS SÖZÜNÜ TUTMADI
Ancak Cemal Paşa katıldığı bir davette herkesin, idam kararını Enver Paşa’nın kişisel hırsı olarak yorumladığını ve Enver Paşa’nın herkesin gözünde “Kendi intikam hissini tatmin için kendisiyle beraber Bingazi’yi müdafaa etmiş olan kıymetli bir subayı yok etmek isteyen adam,” olarak görüldüğünü fark etti. Cemal Paşa da Enver Paşa’ya gönderdiği dört, beş satırlık bir tezkerede: “Azizim Enver! Aziz Bey’in aleyhinde askeri Divan Harp tarafından bulunmuş olan deliller ve emareler her ne olursa olsun, herkes seni itham ediyor. Aziz Bey’i yüksek afla affet. Bir daha Türkiye’ye gelmemek üzere burasını terk edip gitmesini de ben temin ederim.” dedi. Enver Paşa tezkereye cevap vermedi. Fakat ertesi gün Aziz Ali’nin affedildiğini telefon ile kendisine bildirdi.
Zaten bu haberi almış olan Aziz Bey’in kardeşi, Mösyö George Remond ile Cemal Paşa’nın ziyaretine geldi ve kendisine teşekkür ettiler. Cemal Paşa, onlara, Aziz Ali Bey’in hapishaneden çıkar çıkmaz doğruca Mısır’a gitmesini, Osmanlı memleketleri siyasetiyle meşgul olmamasını ve teşekkür için kendisine gelmemesini, affı için de aracılıkta bulunduğuna dair hiç kimseye tek söz söylememesini istedi.
Yakınları Cemal Paşa’ya buna uyacaklarına dair namus sözü verdiler. Ancak Aziz Bey, sözünde durmadı.
İNGİLİZLERLE İŞ BİRLİĞİ VE PAŞALIK RÜTBESİ…
Bir süre sonra patlayan Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya ihanet eden Mekke Şerifi Hüseyin’in birliklerine karıştı. Karşılığında isyandan sonra önemli görevlere getirildi. Şerif Hüseyin paşalık rütbesi vererek onu harbiye nazırı ve Arap orduları başkumandanı atadı. 1922 yılında Mısır’da İngiltere himayesinde kurulan krallık rejiminde önemli görevler aldı. 1926’da Aziz El Mısri Mısır Harp Akademisi komutanı oldu. 1938’de Türkiye’ye de geldi. 1954’te Mısır’ın Moskova büyükelçiliğine atandı. Bugün bile Arap tarihçilerinin Arap milliyetçiliğinin en önemli liderlerinden saydıkları Aziz El Mısri, 1965’te öldü.
patronlardunyasi.com