BİR UZMAN JANDARMANIN KALEMİNDEN…

Bir Uzman jandarmanın kaleminden;
Uzman jandarma olmak, yaşamak, emekli olmak, neler hissetmiş neler kaybetmiş, günlüğünden alıntı yaparak duygularını yansıtmak istedim.
Bir Uzman Jandarmanın 15.08.1990 tarihinde Elazığ ili Arıcak İlçesi Görese dağı -bölgesinde Bölücü terör örgütü PKK ile girilen çatışmada şehit olan, ilk Uzman Jandarma şehitlerinden ŞEHİT UZMAN JANDARMA Yıldıran DÖNERTAŞ anısına kaleme aldığı günlüğünden bir kesittir.
“Bir eylül gecesi Ankara ayazında sabahladığımız o gün hiç aklımdan çıkmaz. Anadolu’nun kırsalından gelmişsin, elde avuçta yok. Köyünden ayda yılda bir kasabaya giderdik. Hani askerlik yapmış olsan ne bileyim belki lise okusan görürdün bir şehir, ama nerede fakirlik,garibanlık, köyden çıkmışız,kırsaldan başka gördüğümüz ne var ki. Öğretmenin çok severdi beni,başımı okşar bana hep derdi büyük adam olacaksın. Ben her defasında asker olacağım derdim. Güler geçerdi.
Köyde bir gün okuldan eve dönerken karşımda iki atlının geldiğini görmüştüm. Biraz yaklaşınca baktım ki haki bir elbise giymiş kolunda kırmızı tek pırpır olan biri, atın üzerinde öyle heybetliydi -ki önce korktum geriye doğru gidince,korkma ufaklık,yaklaş hele deyince bir an duraksadım, sonra atından indi, delikanlı muhtarın evi nerede diye sordu bende ha şurada dedim.
Atın yularından tuttu o yöne gidince bende koşarak eve gittim. Sordum babama kimdir bunlar, oğlum jandarmadır bunlar dedi. Tabii -biz büyüyünce anladık kırmızı pırpırlının onbaşı diğerinin de er olduğunu, Bunlar Jandarma Devriyesiydi, işte o gün atın üstünde görünce bizde heveslendik askerliği.
İşte o eylül sabahında Ankara Güvercinlik Uzman Jandarma Okulunun kapısındaydık. Yine bir kırmızı pırpırlı vardı. Bu defa onda iki pırpır vardı. Artık öğrenmiştim bu çavuştu ama biraz farklıydı yaşlıydı, gördüğümüz genç onbaşıya benzemiyordu, pırpırın ortasında tüfek vardı çatılmış, Sonradan öğrendik Ahmet ağabeyin Uzatmalı Çavuş olduğunu,Toplanın diye bağırdı. Herkes birbirine bakıyordu ama ne yapacağını bilen yoktu, 18 Yaşında yüzlerce çocuk mu desem genç mi desem bilemezsin.
Ahmet abi elindeki daktilo ile yazılmış listeyi okumaya başladı, Ali KOCA Afyon, Hüseyin KOÇ Balıkesir, Ahmet BELLİ Adana, Tekin BİNGÖL Diyarbakır, Hasan BASRİ Şanlıurfa vb… ismi okunanı alıp sıraya koydular.
Her 30 kişi okunduğunda grubu bir er alıp içeriye götürüyordu. Ben yedek 150′ idim. bir umut diye gelmiştim. Babam git oğlum şans belki yüzüne güler de sen kurtulursun. Seni okutamadık gücümüz yoktu ne yapalım oğlum fakirlik, Hey çilekeş rahmeti bol babam sen babalık görevini yaptın ben senden razıyım sende benden razı ol. Allah mekanını cennet etsin. Elde avuçta yok ortaokula kadar okumuşum. Oda bin bir güçlükle, köyden nahiye ye 10 kilometre kimi gün yaya kimi gün babamın sırtında.
Derslerimde çok başarılıydım ama babamın durumu yoktu gönderemedi şehre okuyamadık. Kader dedik. çok istedim okumayı ama azmettim okudum. liseyi açıktan arkasından üniversite sonra yüksek lisans ama ne fayda yüksek lisansın bize bir faydası olmadı, Allah’tan liseyi saydılar da oradan biraz fayda gördük. Ey 27 yıllık hizmetim okumakta sana fayda etmedi.
Her isim okunduğunda yerimden zıplıyordum acaba benim ismim okundu mu diye bakıyorum, dinliyorum. Her gelmeyen olduğunda içimi bir sevinç kaplıyordu sonra hüzün acaba neden gelmedi. parası yok arabamı bulamadı ya da ne sıkıntısı vardı Allah bilir. Zor babam beni okula göndermek için ne zahmet çekmişti. Tek bir ineğimiz vardı geçen yıl almıştı babam, tek servetimiz oydu, çok yalvardım baba satma diye, oğlum olsun bir şanstır bu seni okutamadım bari bunu yapayım, olur da okula girersen hem hayatın kurtulur hemde şanınla şerefinle vatana hizmet edersin dedi.
Kıramadım üç kardeşim vardı benden küçük ikisi ortaokulda okuyordu biri ilkokulda ben sefasını süremedim ama onlar kurtuldu. Okuttum kardeşlerimi biri doktor biri mühendis biride öğretmen oldu. 27 yıl hizmetim iyisiyle kötüsüyle geçti ben razıyım çilesine de eziyetine de vatan sağ olsun.
Kaldı gözümüzde körlük olsun biri kaldı oda yeter vatan sağ olsun. Malulen emekli olamadık tanımadılar bize o hak emekli olsan ne yapacan alacağın maaşla geçimde zor. Üç çocuk okul masrafları geçim derdi. Doktor gözünü yorma şu anda az görüyor devam edersen kaybetme riskin var dedi ama dinlemedik.
Nasıl dinleyeceksin elde yok avuçta yok sahip çıkanda yok vatan sağ olsun dedik devam ettik. Gittiği yere kadar dedik ama artık gitmez oldu. Kör olası şarapnel çıkaramadılar kaldı kafada. Yavaş yavaş bitiriyor insanı, 20 yaşındaydım Görese dağında pusuya düştük el bombası patladı, yanımda işte orada kaybettik ilk uzman jandarmayı.
148 kişi gitmişti yedekten son bir kişi daha içerideydim. Serkan DORUK Gaziantep baktım, gelen var mı diye kimse -yoktu Allahım bu iş oldu galiba diye içimden geçirirken bir daha seslendi. Ahmet ağabey Serkan DORUK Gaziantep -yine ses yoktu. Kural gereği üç defa seslendi. Tam benim adımı söyleyecekti ki arkalardan bir ses duyuldu. geldim diye, arkada uyuya kalmış arkadaşları uyandırınca koşarak geldi. İçimden keşke uyandırmasalardı diye geçti bir an sonra kimse kimsenin kısmetini yiyemez, kısmet değilmiş dedim.
Ahmet ağabey bir daha seslendi bir iki gün bekleyin belki biri bırakır ya da bir sorun olur belki sizlerden alabiliriz. beklemek isteyen olursa yarın sabah buraya tekrar gelsin dedi. Çoğu gitti 11 kişi kalmıştık. Anladım ki onlarda benim gibi parasızdı. Gecenin ayazında gündüzün sıcağında iki gün bekledik
Tam ümidi kesmişken Ahmet ağabeyi gördük. Arkadaşlar 15 kişi okulu bıraktı kaç kişi kaldınız burada deyince hep bir ağızdan 11 kişi asker ağabey dedik. Ağabey değil komutan diyeceksiniz dedi gür sesiyle. Askerliğin ilk fırçasını yemiştik işte o gün. Hadi sıra yapın toplayın eşyalarınızı içeriye gidiyoruz dediğin de yanımda Görese dağında adı sanı unutulmuş acısını içimizde yaşattığımız ilk şehit verdiğimiz Uzman Jandarmalardan Yıldıran kardeşim, can yoldaşım vardı. mekanın cennet Olsun Allah gani gani rahmet etsin.
Tam 6 ay süren bir eğitim. (Bizden sonra bir yıl süren eğitimler başladı). Her şeyi anlardım evet gerekliydi ama anlamadığım şey şu piyadecilik eğitimi, yanaşık düzen talimi bir türlü anlam verememişimdir. Bu eğitimmiydi bizi adam yapacak yoksa bu eğitimmiydi insanlığımızı alıp biri robota dönüştüren…
Eğitimde dirsek çürüttüğüm Ahmet ile yollarımız bir ordu evinin kapısında ayrıldı. Beraber okuduk, beraber çalıştık. Kaç çatışmaya girdik sonunda ölüm olduğunu bile bile, onun astsubay olması bile bizi ayıramadı.
Ben gözümdeki sakatlıktan dolayı sağlıktan elendim. Anlamadığım görevde Uzman Jandarma, çatışmada komando, kırsalda jandarma olabiliyorsun ama kıta da astsubay olamıyorsun, işte öyle bir şey buna rağmen sınıfını yapamaz raporu alıp karargahta masa başında çalışmadım, malul olup emekliye de ayrılmadım, aslında zaten böylede bir hakkım yoktu. Olursan Adi malül çatışmada gazide saymadılar ismimiz yazılmamış diye.
Dedim ya ordu evinde yollarımız ayrıldı. Ankara ‘ da kursta karşılaştık, akşama kadar gezdik dolaştık eski günleri yad ettik, akşam olduğunda Ahmet ısrar etti Ordu evinde kalalım diye, kibarca hayır ben arkadaşlar var onların yanında kalacağım dedim. ama bir türlü ısrarından vazgeçmedi.
Gittik ordu evinin önüne bir çavuş kimlikleri kontrol etti, siz giremezsiniz dedi.
Neden dedi Ahmet,
Uzman Jandarmaları almıyoruz dediğinde Ahmet’in gözleri doldu benimle. İşte bu kadardı değerimiz. Dağda aslansın ama burada bir çakal kadar değerin yok onların gözünde, Sen gir Ahmet dedim, ben arkadaşların yanına giderim sabah yine buluşuruz dedim. Arkamı döndüm ve ilerledim.
Arkamdan birinin omzuma dokunduğunu hissettim bir an irkildim gecenin karanlığında Ahmet’ ti sarıl dahi 4 yıl öncesine gidelim, lanet olsun bunların ordu evine 4 yıl önce bir eylül sabahı uyandığımız yere yani her şeyin başladığı yere, aylardan Eylül ve bir bir eylül gecesi tıpkı 4 yıl öncesindeki gibi o gün Ankara’ nın ayazında bir eylül sabahına uyandık.
Ogün benden ayrılan kardeşim Ahmet değildi aslında, ayrılan sistemin yarattığı Ahmet’ti. “