Bir İngiliz istihbaratçının “kayıp çanta” hilesi ve Alman komutanın buna inanışı, savaşı kaybedişimizdeki en büyük etkenlerden biri olmuştu
Bu hafta TBMM’de konuşan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı dinlerken, Filistin’in nasıl elden çıktığını, İngilizler’in Kudüs’ü ve Gazze’yi almalarının acı olduğu kadar ilginç öyküsünü hatırladım.
Burak ARTUNER
Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin “Arabistanlı Lawrence” adıyla anılan ve Araplarla beraber Türkler’e ağır kayıplar verdiren T.E.Lawrence’dan başka ajanları da savaşı kendi lehine çevirmede başarılar gösterdi. İngilizleri Filistin cephesinde zafere götüren etkenlerin başında Mannering adındaki bir istihbaratçılarının, planı ve ustaca tasarladığı hilesi yatıyordu.
TÜRKLER KUVVETLİCE YERLEŞMİŞTİ
Osmanlı’nın Filistin’deki varlığına son verecek olan İngiliz generali Allenby, 1917 Temmuz’unda Mısır’a geldiğinde karşılaştığı sorun şuydu: Türkler sahilde Gazze’den içeriye doğru otuz mil mesafe ile Birüssebi’e kadar kuvvetlice yerleşmişti. Gazze ile sahil bölümü bol siperler ve bol tel örgülerle donatılmış bir mevkiydi. Türkler burasını uzun süre savunabilirdi.
EN BÜYÜK DERTLERİ SUYDU
Allenby kuvvetleri ise Gazze karşısında sahilden içeriye doğru 22 mil uzuyordu. İngilizlerin en büyük derdi suydu. Su, Mısır’dan cepheye kadar döşenmiş bir boru ile geliyordu. Böylelikle Arapların “Bir gün Nil suları Filistin’den akacak,” şeklindeki kehaneti gerçekleşmişti. İngilizler, uzak birliklere su yetiştirmek işinde büyük sıkıntı çekiyordu. Bir erin yalnız su içmesi ve yemeğini pişirmesi için günde yarım kilo su gerekliydi.
Temizleme suyu bundan hariçti. Hayvanlara gelince, verilebilirse günde 3 litre su içiyordu. Ancak suyun bir kısmı sıcak iklimde buharlaşıyordu. Allenby su ihtiyacını karşılamak için 3 bin deveyi bu işe ayırmıştı. Bu güçlüklerden kurtulmak için Allenby taarruza karar verdi. Türklerin sol tarafını çevirmeyi düşünüyordu. Bunun için önce Birüssebi’yi almak gerekiyordu. Orada su kaynaklanı ele geçirildikten sonra Harire ve Şeria üzerine yürümek kolay olacaktı.
Başarı “gizlilik”teydi ve işin anlaşılması pahalı bir mağlubiyet demekti. İşte bu sırada Ingiliz istihbarat servisinden Mannering Türkleri aldatmak için düşündüğü plana Eylül ayında şekil vermeye başladı. Plana göre, Türklere iki yanlış örnek empoze edilecekti. Birincisi Eylül’den önce hiçbir taarruz yapılmayacağı, ikincisi ise taarruz yapıldığı taktirde Türklerin sağ kanadına yani Gazze üzerine yapılacağıydı.
Eylül ayı zemin hazırlamakla geçti. Bir takım hilelerle Türklere verilen şifre anahtarlarıyla kolayca açabileceği şifreler çekildi. Osmanlı kuvvetliri, bu uydurma şifreleri o kadar değerli buluyorlardı ki telsiz istasyonlarından birini bu telsizleri dinlemeye ayırdılar. Telsizlerin bazıları resmi makamlara çekiliyor, bazıları da telgrafçılar arasında özel konuşmalardan ibaret kalıyordu. Mesela biri soruyordu: “General ne zaman hareket edecek?” öteki cevap veriyordu: “Allenby 29 Eylül’de Süveyş’e gidip 3 Ekim’de dönecek.”
LOHUSA KADININ SAHTE MEKTUBU
İngiliz istihbaratı, Türklerin 26 Eylül’den beri Gazze’nin savunması için durmadan çalıştığını da öğrendi.
İngiliz ajanı Mannering, Türkleri yanıltmak için son bir yem hazırlamaya karar verdi.
Takılacak yem Türklere komuta eden Alman kurmay heyetinin ağzını sulandıracak bir yapıda olmalıydı.
İlk iş hiçbir şüphe uyandırmamaktı. Mannering bir cep defterini çantasının içine koydu. Defterde düşman için önemli bir takım notlar bulunuyordu. Bir de şöyle bir özel mektup uydurdu. Mektup dünyaya bir çocuk getirmiş olan kadından, kocasına yazılıyordu:
“Pek değerli eşim,
Ah şimdi yanımda olsaydınız! Hasretiniz beni öldürüyor, ya mini mini bebeğimizi görseniz. Toraman, uslu bir çocuk. Bizim için üzülmeyiniz, doktor da çocuğu çok iyi buluyor. Ona sizin istediğiniz adı koyduk: Richard. Çocuk doğar doğmaz size telgraf çekmiştim. Karşılığını üç gün sonra aldım. Buraya gelmeye çalışsanıza ne olur! Yavrumuz size ne kadar benziyor. Zeplinler yine geldiler. Fakat bizim semte hiçbir bomba düşmedi. Zavallı çocuğumuz. Öyle bir zamanda doğdu ki Almanlar Londra üzerine bomba yağdırıyorlar. Sizi göreceğim geldi. Sevgili kocacığım. Hasta bakıcı uzun yazmama izin vermiyor, yorulmuşum. Şimdi susuyorum; ama sonra yine yazacağım. Kendinizi koruyunuz, bütün sevgilerim ve öpücüklerimle. Sizi seven karınız. Bebek de babasına öpücük yolluyor.”
Bu mektup, daha çok bir kocayı sevindirecek ve ona cesaret verecek gerçek bir mektuptan başka bir şey değildi. Mektup okuna okuna yıpranmış bir hale getirildi. Cep defterinin gözüne konuldu. Bir mektup daha yazıldı. Bu da alay ile Allenby’nin sağ tarafına yakın bir yerde bulunan bir subaydan geliyordu. Taarruzun yine geri kalmasından dolayı canının sıkkınlığından bahsediyordu. Sonra Allenby karargahında verilen konferans ile bir takım uydurma emirlerin suretleri de karneye kondu. Subayın mektubunda yağmurların en çok yağdığı bir zamanda taarruza başlamanın doğru olamayacağı görüşü vardı. Bundan başka, güya gizli bir şey söyler gibi denizden Gazze savunma hatlarına yapılacak taarruzdan bahsediyordu. Bunlar da lohusa kadının mektubu ile birlikte karneye kondu.
Bir de genel bir emir sureti uyduruldu. Bu emirde düşmanın sahildeki savunma mevzilerinin aynı olmak üzere Abu Sita mevkiinde yeni siper numuneleri yapıldığı bildiriliyordu. Civardaki bütün subay ve küçük subayların gelip bu siperleri incelemeleri emrediliyor, taarruzun başlamasına daha vakit olduğundan birkaç hafta bu incelemelerin sürebileceği ekleniyordu. Çeşitli kartlar, ufak tefek şeyler de çantayı şişiriyordu. Bunlar arasında Allenby tarafından binekli çöl ordusu karargahına yazılmış bir emir de vardı ki, doğal olarak kuvvetli engellerle dolu olan Türk sol savunma hattını çevirmenin imkansızlığı nedeniyle bir kurmay subay gönderilerek durumun incelenmesi teklif ediliyordu. Bir de aldatıcı şifreleri Türklerin açabilmesi için bir şifre telgraf vardı.
İNGİLİZ AJAN ÇANTAYI BİLEREK DÜŞÜRDÜ
Nihayet 10 Eylül’de İngiliz ajan Mannering, ata binerek Şeria’daki Türk savunma mevzilerine doğru yollandı. Ilk defa bir Türk devriyesine rastladı. Devriye hemen takibe başladı. Mannering bir mil kadar kaçtıktan sonra atından inerek Türkler üzerine ateş etmeye başladı. Türkler ateşe karşılık verdi. Mannering’in de aradığı tam da buldu. Acele atına atlayıp kaçmaya başladı, kaçarken yemleme çantasını, dürbününü ve matarasını bilerek düşürdü. Atının yarasın-dan tüfeğine de sürerek onu da attı. Hayvanın üstünde, yaralanmış gibi sallanarak kaçıyor ve Türkler pek yakın olduklarından bu hali görüyorlardı. Ingiliz mevzilerine yaklaştıkça öte berisini birer ikişer atmakta ve Türklere karşı bozuk bir kaçış manzarası vermeye çalışıyordu. Rolünde tamamen başarılı olduğuna emindi, işi daha çok perçinlemek için düşürdüğü çantanın içinde gizli birçok şeyler olduğuna ve Türklerin eline geçtiğine dair şifreler çekmeyi de düşündü. Ertesi gün süvari ordusu karargahı da şöyle bir emir yayınladı:
Keşif kolu vazifesini yapmakta olan bir kurmay subay tarafından bir not defteri düşürülmüştür. Bulan olursa derhal Allenby karargahına göndermesi. Çantayı aramak üzere bir de devriye de çıkartıldı.
ALMAN KOMUTAN HAZİNE BULDUĞUNU SANDI
Çanta bulunduğunda 8. Ordu Komutanı Alman Von Kress, bir hazine bulduğuna inandı. Bu planlara göre taarruz, İsmet Bey’in (İnönü) kolordusunun bulunduğu Birüssebi üzerine değil, sahilde Han Yunus üzerinden yapılacaktı. Ordusunun bütün taarruz planlarını çantasına doldurup, ileri keşif sahalarında dolaştıracak ve orada düşürecek bir İngiliz kurmayı bulunabileceğine Von Kress neredeyse bütün kalbiyle inanıyordu. Bu bir kumar gibiydi.
TÜRK KOMUTANLAR İNANMADI ANCAK ALMAN KOMUTAN ISRAR ETTİ
Birüssebi’de yeni bir savunma hattı oluşturmaya çalışan 20. Kolordu Komutanı Albay Ismet Bey’in buna tepkisi “Inanmam.” oldu. Ali Fuat (Cebesoy) ve diğer Türk kumandanlan da aynı fikirdeydi. Fakat Von Kress’i fikrinden vazgeçirmek mümkün olmadı. VIII. Ordu tüm hazırlığını ona göre yaptı. Ancak 31 Ekim 1917’de Ingilizler Han Yunus üzerine değil, Birüssebi’deki Albay Ismet Bey’in üzerine saldırdılar. O tarihte bu cephede VII. Ordu komutanı Fevzi Paşa’ydı (Çakmak), Ali Fuat (Cebesoy) Paşa da X. Kolordu komutanıydı. Ordular grubu komutanı ise General Falkenhayn’dı. Falkenhayn, Fevzi Paşa’ya Birüssebi’nin geri alınmasını emretti. Ancak Fevzi Paşa sahradaki birliklerle bağlantı kuramıyordu. Ismet Bey de Ali Fuat Paşa Kolordusu’na katılmak zorunda kaldı. Ingilizler sahilden de taarruza başlamıştı. Nihayet geri çekilmek kaçınılmaz oldu. Yafa, Eriha ve Kudüs terk edildi. Ingiliz komutan Allenby böylece Kudüs’e girdi.
İşte Türklerin Kudüs’ü ve beraerinde tüm Filistin’i kaybetmesinde, bir çantadan çıkan sahte planların etkisi büyük olmuştu. Savaş, hileleri içinde barındırıyordu.
patronlardunyasi.com