Dolar 32,3298
Euro 35,0568
Altın 2.285,05
BİST 8.979,24
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 21°C
Az Bulutlu
Ankara
21°C
Az Bulutlu
Cum 23°C
Cts 23°C
Paz 24°C
Pts 25°C

ÇAVUŞTU, PAŞA OLDU!

ÇAVUŞTU, PAŞA OLDU!
9 Eylül 2017 22:09
692

İran Şahı, Sultan IV. Murad Han’a bir çok hediyeler göndermişti. Bunlar arasında bir de yay bulunuyordu. Dünyada bir benzeri olmayan bu yay, son derece sertti ve ancak kuvvetli bir pehlivan bunu gerebilirdi.

Padişah bu yayı ellerine alıp incelediler. Hediyeleri getiren İran elçisi sinsi sinsi gülüyordu: “Pek serttir efendim!” dedi. Fakat Murad Han’ın bakışlarını farkedince susmayı tercih etti.

 

Sultan IV. Murat

Yoksa kellesinden olacağını anladı. Padişah, çok kuvvetliydi. Fakat kendisi yayı kurmayı denemeden önce, başkalarını denemek istedi ve : “Bu yayı kim germek diler?” diye sordular. Kimsenin cevap vermesini beklemeden: “Sen gel!” diye nöbetçilerden birini çağırdı.

Nöbetçi, genç bir acemi oğlanı idi. Mektebi yeni bitirmiş ve çok atak olduğu için, sarayda istihdam edilmişti. Fakat kılıç ve hançer kullanmakta mahirdi, yay kullanmamıştı. Yayı eline aldı ve derhal germek istedi.

Bir…iki…üç… Kuvvetinin yetemeyeceği bir an bile aklına gelmedi, fakat nafile… Heyecandan al al olup tere battı. Padişah bu “Kılıç Kıran” fedaiyi feda etmek istemedi: “Dur!” diye gürledi.

Askerciğin kalbi neredeyse durayazdı. Sıkılarak yayı bıraktı. Sultan Murad, kelimelerin üzerine basa basa şunları söyledi: “Acem elçisi meğer gerçek konuşurmuş!…

Yayları hakikaten sertmiş. Herhalde öz memleketlerinde onu kullanan er yok imiş ki, bize yollamışlar! Gelecek cuma öğleden sonra, saraydaki bütün okçular cem olsunlar. Bakalım bu sert yayı kim yumuşa ta. Elçi dahi hazır buluna!” dedi.

Herkes, bilhassa elçi, yarışma gününü iple çekti. Cuma namazından sonra saraya ilk gelen de o oldu. Sinsi tebessümü dudaklarında gene yapışıktı. Herkes yerini aldıktan sonra padişah da teşrif etti ve murassa tahtına oturdu.

Şımarık ve kibirli elçiye karşı, bilhassa öyle yaptı. Yoksa tahta oturmayı pek sevmezdi. Topkapı Sarayı’nın en seçme babayiğitleri teker teker huzura gelip yayı germeyi denediler. Her biri üçer defa, son kuvvetlerini harcadılar.

En son yeniçeri de muvaffak olamadı. Yeryüzünde titretmedik yürek bırakmayan IV. Murat , bütün heybetiyle doğrulup ayağa kalktı. Seksenlik Şeyhülislam Yahya Efendi’ye baktı: “Hocam” dedi, şu acem yayını kurmak, ya size, ya bize kaldı.

İhtiyar Şeyhülislam tebessüm ediyordu. Padişah ilave etti: “Ve lâkin ‘Devlet-i Aliyye’ topraklarında, bizden gayrı da er olsa gerek!” Elçi, sanki bir meydan muharebesi kazanmışçasına etrafı süzüyordu. Padişah ferman çıkardı:

“Bu yayı ağa kapısına asasınız! Dileyen dilaverler deneye! Kim ki kurarsa, huzurumuza çıkarıla!” Ferman derhal yerine getirildi. Acem yayı kışla, kapısına asıldı.

Ferman da kapı üstüne asıldı. O günlerde, saray baltacıları arasına yeni alınan, deli fişek bir delikanlı vardı. Adı Hüseyin olan bu gence, bir seher vakti Çavuşu: “Bre Hüseyin!.. Sen ‘Deli-Fişek’ bir delikanlısın. Bu yayı germek sana zor mudur?” diye sordu.

Birlikte ağa kapısına vardılar. Çavuş yayı indirdi ve Deli Hüseyin’e verdi. “Bismillah…Yâ Allah…Yâ Sa’d Bin Ebî Vakkas…” diyerek yayı gerince, “şrakk” diye kuruldu. Hüseyin hiç zorlanmamıştı. Çavuşun gözleri parladı. “Boşalt!” deyince de, “şrak” diye boşalttı. Bir daha… Bir daha… “Aferin Deli Hüseyin” diyen Çavuş, hemen padişaha haber gönderdi.

Biraz sonra… Babüssaade Ağası, Sultan IV.Murad’a kahvesini sunarken: “Fermanınız kapıda asılı kalmadı Sultanım. Yay kuruldu, yeniçeri kurtuldu” deyince, Padişah: “Tiz gelsinler” buyurdu. Vakit kaybetmeden Deli Hüseyin’i huzura çıkardılar.

Padişah: “Haydi yiğidim! Allah kuvvet versin” dedi. Hüseyin, heyecanını yenmeye çalışarak yayı gerdi, boşalttı. Sonra tekrar… Sonra tekrar … Sonra Cihan Padişahı sordu:

“Adın ne yiğit?

-Hüseyin

-Nerelisin?

-Bursa, Yenişehir

-Ey Hüseyin! Sendeki kuvvet, adını taşıdığın Hazret-i Hüseyin’in dedesinden geliyor.

-Sayenizde Sultanım!…”

Padişah, sonra emretti: “Tiz acem elçisine, lalamıza ve dahi Yahya Efendi Hazretleri’ne haber salına. Gelmeleri elzemdir” Padişah buyruğu bir saate kalmadan derhal yerine getirildi. Elçi çok korkmuştu.

Merakla beklemeye başladı. Sonra veziriazam yetişti. O da endişeliydi. En sonra Padişah, çok sevdiği ve “baba” diye hitabettiği Şeyhülislam Yahya Efendi ile birlikte geldiler. Hiç kimse oturmadan seslendi:

Ey Hüseyin!… -Buyur Sultanım. -Çek besmeleyi!…-Bismillahirrahmanirrahim… Yâ Allah…Yâ Sa’d Bin Ebî Vakkas…

Elçinin gözleri faltaşı gibi açıldı. O pis ve sinsi gülüşü kayboldu. Zaten Hazret-i Sa’d Bin Ebî Vakkas “Radıyallaü Anh”ın adını duyunca pek bozuldu. Çünkü İslam orduları başkumandanı, o mübarek zat idi.

Elçi: “Sübhanallah…Hayret!…Sübhanallah!” diye söylenmeye başladı. Veziriazam Tayyar Mehmed Paşa: “Allahüekber…Allahüekber” diye tekbir getirdi. Daha sonra Sultan Murad Han, Deli Hüseyin’i yanlarına çağırarak: “Bir an dahi huzurumuzdan ayrılmayasın!” buyurdu.

 

Topkapı Saray Müzesi’nde sergilenen yay

Sultan IV. Murad Han’ın hassa askeri olan Deli Hüseyin, daha sonra Sultan İbrahim zamanında Kaptan-ı Deryalığa tayin edildi ve Karadeniz’de Rus Kazaklarını mağlup ederek Osmanlı sahillerini emniyet altına aldı. Daha sonra Girit’e Serdar tayin edilerek, uzun süren Girit savaşlarını sona erdirdi.

 

 

DELİ HÜSEYİN PAŞANIN HAYATI

 

Deli Hüseyin Paşa

 

Yenişehir’den Osmanlı sarayına: Deli Hüseyin Paşa

Osmanlı Sarayı’na, Topkapı’ya odun işleri için alınan ve Kaptan-ı Derya yani donanma komutanlığına kadar yükselen Yenişehirli Deli Hüseyin Paşa’nın hikayesini belki de bir çok Yenişehirli bilmiyor.  

Yenişehir’in Akçapınar köyünde doğan Hüseyin Paşa Osmanlı sarayına odun işleri ile ilgilenmek için alınmış, İran şahı tarafından dönemin Padişahı IV. Murat’a gönderilen ve sertliğinden dolayı gerilip tekrar bozulması çok zor olan bir yayı gerip tekrar bozması ile kendini göstermişti. Enderûn’da, saray baltacıları arasında eğitim görmüş, küçük ve büyük imrahorluk vazifelerinde bulunmuş yani padişahın atlarına bakmakla görevlendirilmişti. Hüseyin Paşa’nın gerip bozduğu yay bugün Topkapı Sarayı’nda sergilenmektedir.

 

 

 

Hüseyin Paşa’yı hızlı yükselişine rağmen kötü bir son beklemektedir. Köprülü Mehmet Paşa, Hüseyin Paşa’nın gittikçe yaygınlaşan ünü ve başarıları karşısında, kendi yerine getirileceği endişesi ile onu İstanbul’a çağırmış ve 1659’da Yedikule zindanlarında boğdurmuştur.

İşte Hüseyin Paşa’nın hayatı:

1632 yılında Kaptan-ı derya’lığa getirildi. Bir müddet sonra açılan Revan Seferi’ne Kaptan-ı derya olarak katıldı. Revan’ın fethinde büyük gayret gösteren Hüseyin Paşa, daha sonra Azerbaycan üzerine yapılan harekâta katıldı.

Dönüşte Diyarbekir’deyken 1635 yılında devletin mühim eyaletlerinden biri olan Mısır’a Beylerbeyi tâyin edildi ve iki sene bu vazifede kaldı.

Daha sonra, İstanbul’a çağrılarak, Anadolu Beylerbeyliğine getirildi.

Sultan IV. Murat’la beraber Bağdat Seferine çıktı. Muhâsara esnâsında kendi tarafına düşen iki kaleyi kolaylıkla zaptetti ve Bağdat’ın içinde sükûnu sağlamada büyük rolü oldu. Ayrıca iç kaledeki Narin Kuleyi bir bölük asker ile ele geçirdi.

Sultan IV. Murat bu başarılarından dolayı onu, kubbe vezirliğine tâyin etti. Hüseyin Paşa, 1639 yılında Sadâret Kaymakamı oldu.

Sultan İbrahim’in tahta geçmesinden sonra yeniden Kaptân-ı deryalığa getirildi. Bu sıralarda Karadeniz ticâretine engel olan Rus-Kazak korsanlarına karşı Karadeniz Seferine çıktı. Çok geçmeden 30 kadar Rus-Kazak gemisini ele geçirerek İstanbul’a gönderdi.

Sonra sırasıyla 1641’de Özi, 1642’de Bosna ve 1644 yılında Budin beylerbeyi oldu.

Nihayet 1646’da Hanya Muhafızlığına getirildi. Savaşlarda gösterdiği cesareti sebebiyle “deli” lakabını alan Hüseyin Paşa, kış ortasında Girit’i ele geçirmek için muhârebeye başladı. Venediklilere karşı yaptığı altı muhârebede de başarı kazandı. Resmo ve Sivrihisar başta olmak üzere, Girit’in bütün şehirlerini ele geçirdi. Karargâhını Resmo’da kuran Hüseyin Paşa, kan ve barut içinde kalmış olan kaleyi yeniden tâmir ettirdi. Şehirdeki bir kiliseyi câmiye çevirdi. Hüseyin Paşa, bir taraftan îmâr faâliyetlerini sürdürürken, diğer taraftan müstahkem Kandiye Kalesini zaptetmek üzere hazırlıklara girişti. Ancak bu sırada yardıma gelmekte olan Osmanlı donanması Kandiye Boğazı önünde Venediklilere yenilince, muhâsaradan bir netice alamadı. Hüseyin Paşa, buna rağmen kuşatmayı kaldırmadı ise de, gerekli yardımı alamaması, kalenin düşmesini engelledi.

İstanbul’a dönüşünde Rumeli Beylerbeyliğine tâyin edildi. Fakat kendisinden sonra sadrazam olan Köprülü Mehmed Paşa tarafından kendisine rakip olacağı endişesiyle Yedikule zindanlarında hapsettirildi. 1659 yılında orada boğdurularak idâm edildi.

 

Halk arasında “gazî” ve bilhassa gözünü budaktan sakınmaz tavrı ve hareketleri neticesinde “deli” lakabı ile tanınmış olan Hüseyin Paşa, kuvvetli bir vücut yapısına sâhip, cesur bir vezirdi. Özellikle Revan ve Bağdat seferleri ile Girit’in fethinde gösterdiği kahramanlıklar, kendisine büyük bir şöhret kazandırdı.

Girit’te 12 yıl geceli gündüzlü cephede kalmış ve bütün parasını adanın îmârına harcamıştı. Bu sebeple halk arasında ziyâdesiyle sayılıp seviliyordu. Bilhassa Girit Rumları arasında İslâmiyetin yayılmasına gayret etmiş ve onun gösterdiği adâlete hayran kalan Hıristiyanlar, kitleler halinde İslâm’a girmişlerdir. Bu, Arnavutluk ve Bosna-Hersek’tekinden sonra Balkan kavimleri arasında üçüncü toplu İslâmlaşma hareketidir. Bâzı kiliseleri câmiye çevirtip, Hanya ve Kandiye başta olmak üzere pek çok yerde câmi yaptırdı.

Hüseyin Paşa, son derece kuvvetliydi. Rivâyete göre İstanbul’a gelen İran elçisi memleketinden getirdiği bir yayı Sultan IV. Murâd’a takdim etmişti. Kurulu bir vaziyette bulunan yayın özelliği, boşaltıp yeniden kurmanın son derece zor olmasıydı. Nitekim sarayda tertip olunan bir müsabakada hiçbir şahıs bu yayı boşaltamamış ve pâdişâh yayın Ağa Kapısına asılmasını ve bu işi yapacak olan şahsın kendisine bildirilmesini istemişti. Bu arada Ağa dâiresinde hizmet etmekte olan Hüseyin Paşa, yayı[1] kurup boşaltmış ve durum Sultan Murâd’a bildirilmişti. Hüseyin Paşa, daha sonra aynı hareketi Sultan’ın ve İran elçisinin huzurunda birkaç defa tekrarlayınca, Sultan, pek beğendiği bu genci bir daha yanından ayırmamıştı.

Boğdurularak idam edilen Baltaoğlu Deli Hüseyin Paşa’nın düşmanları tarafından bir fitneye kurban gittiği Devrin Padişahı tarafından anlaşılınca , Bu durumdan üzüntü duyan devrin padişahı Girit’e yapılan ikinci camiye Baltaoğlu Deli hüseyin Paşa Camii adını vermiştir.

Eski nüfus kayıtlarına göre Akçapınar köyü, Yenişehir,İnegöl ve Bursa’da yaşayan Uysal Sülalesi Deli Hüseyin Paşa’nın günümüze ulaşan torunlarıdır.1645´te Yenişehirli Deli Hüseyin Paşa’nın yaptırdığı Çifte Hamam Yenişehir’de bulunmaktadır.

Deli Hüseyin Paşa’nın İran şahı tarafından IV. Murat’a gönderilen yayı gerip tekrar bozmasından bir çok tarihi kaynakta söz edilmiş ve anlatılara konu olmuştur.  Bunlardan bir tanesi de Vehbi Tülek tarafından hazırlanan 1001 Osmanlı Hikâyesi adlı kitaptır.