Dolar 32,3676
Euro 34,9560
Altın 2.325,34
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 23°C
Az Bulutlu
Ankara
23°C
Az Bulutlu
Cts 24°C
Paz 24°C
Pts 26°C
Sal 21°C

BALYOZ BU KEZ HANGİ SUBAYLARIN BAŞINA İNECEK?

BALYOZ BU KEZ HANGİ SUBAYLARIN BAŞINA İNECEK?
12 Haziran 2020 21:05
134

Gazeteci Soner YALÇIN, Sözcü Gazetesinde gündeme dair bir yazı keleme aldı. 

 

İŞTE OYAZI 

Balyoz bu kez hangi subayların başına inecek

ürk Ordusu yine yeni bir yol ayrımında mı? Balyoz bu kez hangi subayların başına inecek?

  
Bir eylemin hangi gerekçeyle veya hangi sebeple yapıldığını bilmek için neden–sonuç ilişkisini kavramak gerekir…

Yani: Her sonucun nedeni vardır.

Felsefenin katledildiği toplumlar “neden” sorusuna değil, “nasıl” sorusuna odaklanır!

“Darbe nasıl yapıldı” sorusuna yanıt aranır; “darbenin neden yapıldığına” değil…

Geçtiğimiz günlerde ülke gündeminde ne vardı:

27 Mayıs 1960 vardı…

Yassıada vardı…

İdamlar vardı…

Duygusal retorik dışında “neden” sorusu yine atlandı. Oysa “neden” sorusunun olmadığı sorgulamaya dayalı öğrenme –eleştirel düşünce olmaz.

Mesela:

27 Mayıs’tan sonra 275 general- amiral, 7 bin albay, yarbay, binbaşı emekliye sevk edildi. ABD Warren Raporu’na göre, emekliye sevk edilen, generallerin yüzde 90’ı, albayların yüzde 55’i, yarbayların yüzde 40’ı, binbaşıların da yüzde 5 idi…

Büyük asker tasfiyenin finansmanını -Albay Türkeş eliyle- ABD verdi! Bu paranın karşılığı, Prusya ekolünden “İttihatçı subayların” ordudan temizlenmesi miydi?

Askeri darbeler, Türk Ordusu konseptini-stratejisini-güvenlik siyasetini nasıl etkiledi? Her seferinde hedef; Türk Silahlı Kuvvetleri’ni NATO/ABD standartlarına uygun-uyumlu hale getirmek miydi?

22 Şubat 1962 ile 21 Mayıs 1963 askeri kalkışmasıyla kıyıma uğratılan askerlerin anti-emperyalist olmaları tesadüf mü?

“Radikal devrimci-ülkücü” subay tasfiyeleri 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleriyle de sürdü… Her darbeyle ordunun balyozu, kendi evlatlarına “neden” vurduğu konusunu artık tartışmak gerekmiyor mu?

Şuraya varmak istiyorum:

MÜYESSER “YEM”

Dün… 15 Temmuz 2016 FETÖ darbesine giden yollar “askeri casusluk” gibi kumpas davalarıyla açıldı.

Bugün… Gazeteci Müyesser Yıldız’dan -tıpkı Barışlara yaptıkları gibi- “casus” çıkarmaya çalışılıyor! Kim bunlar? Asıl maksatları ne?

FETÖ kumpasıyla 2011 yılında Silivri Cezaevi’ne atıldığımızda medyada hakkımızda akla hayale gelmeyecek yalanlar söylenerek-yazılarak kumpasa destek verildi.

Müyesser Yıldız hakkında iktidar yanlısı yayın organlarında dün olumsuz tek satır yoktu. Onlar bile “casusluk” iddialarına inanmamıştı. Zorlama “casusluk” iddiası kimseye inandırıcı gelmiyor.

O halde… “Müyesser Yıldız’tan casus çıkaramazsınız” demek yerine, bu operasyonun gizli emelini ortaya dökmek gerekmez mi?

Konu, polislerin-savcıların bu operasyona “nasıl” izin verdiği değildir; operasyonun düğmesine hangi amaçla “neden” basıldığıdır? Ki, asıl hedefin Müyesser Yıldız olmadığını iki gündür ısrarla yazıyorum…

Meselenin esası nedir?

Ortada “askeri casusluk” iddiası varsa, yönelmemiz gereken yer Türk Silahlı Kuvvetleri’dir!

-TSK’daki FETÖ tasfiyesiyle boşalan yerler kimler tarafından doldurulmaktadır?

-Milli Ordu stratejisinin önüne yine geçilmek mi istenmektedir?

-Türkiye’nin Kuzey Suriye ve Libya savaş stratejilerinden kimler rahatsız olmaktadır?

-TSK’da yine yeni yapılandırmaya mı gidiliyor?

-Bunu kimler yapıyor?

Gazeteci Müyesser Yıldız’dan “casus” çıkarmanın iktidarı kandırmak için ortaya atılan “yem” olduğu hâlâ görülmüyor mu?

DURUM CİDDİ

NATO/ABD 70 yıldır “neyi koruması” gerektiğini/güvenlik ve savunma doktrinini Türkiye’ye dayattı. Öyle ki… İzin verdikleri ölçüte Kuzey Irak’a askeri harekât yapılabildi!

FETÖ ve PKK gibi “tehditler”, Türk Ordusu’nun yönünü ülke içine çekme çabasında başarılı oldu. Örneğin…

“Askeri Casusluk” gibi FETÖ kumpaslarının hedefi; “artık tek boyutlu dünya yoktur; sadece ABD ile değil Rusya-Çin ile de ilişki kurulmalıdır” diyerek, “Avrasya seçeneğini” ortaya koyan askerler oldu. Bu askerler -hapis dâhil- tasfiye edildi…

ABD gölgesindeki tehditleri caydırma maksadıyla Rusya- Çin’e yaklaşan Erdoğan da küresel medya tarafından hemen “diktatöre” dönüştürüldü.

Ancak:

Türk Ordusu, FETÖ-PKK açılım kamburundan kurtulduktan sonra “iç tehdit” değil, “dış tehdit” ile mücadeleye başladı. Kuzey Suriye- Libya gibi bölgesel güvenliği için yaptığı operasyonları böyle gerçekleştirdi; Akdeniz’de ülkelerin güç dengelerini bozdu…

Bu arada… Türk Ordusu’nun yerli teknolojik modernizasyon sürecinin de buna muazzam katkısı oldu.

Peki, emperyalizm buna ne kadar izin verecek? Olan biteni seyretmek ile mi yetinecek?

Yoksa ne? Soru çok… TSK içinde kırılganlığa sebep olan sembol olmuş generallerin istifaya zorlanmalarının gayesi, Türk Ordusu’nu tekrar “içe döndürme” gayreti mi?

Türk Ordusu yine yeni bir yol ayrımında mı? Balyoz bu kez hangi subayların başına inecek?

 

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.